PSIKOSTUDIO

BAĞLANMA KURAMI VE ŞEMA TERAPİ STÜDYOSU

Bağlanmayı Bir Sistem Olarak Düşünmeye Giriş


Bağlanmayı Bir Sistem Olarak Düşünmeye Giriş

1. Bağlanma: Romantik Bir “His” Değil, Tehditte Açılıp Güvenlikle Kapanan Bir Düzenleme Sistemi

Bağlanmayı yalnızca romantik bir duygu ya da kişilerarası “yakınlık isteği” olarak ele almak, bağlanmanın işlevsel çekirdeğini gözden kaçırma riski taşır; çünkü bağlanma kuramı, bireyin stres ve tehdit koşullarında güvenlik düzenlemesini organize eden ve yaşam boyu işleyen görece istikrarlı sosyal-bilişsel şemaların (içsel çalışma modellerinin) gelişimini ve dinamiklerini açıklayan bir çerçeve sunar (Bettmann ve Jasperson, 2009; Graf ve ark., 2020). Bu çerçevede bağlanma süreçleri, stres/tehdit anlarında devreye giren ve güvenlik sinyalleriyle yatışan bir düzenleme mantığıyla anlaşılabilir; nitekim bağlanmaya ilişkin içsel çalışma modellerinin “öz ve kişilerarası stres düzenleme”yi örgütlediği, bağlanma ile ilişkili bilginin işlenmesini yapılandırdığı ve davranışı yaşam boyu yönlendirdiği vurgulanmaktadır (Graf ve ark., 2020). Bağlanma örüntülerinin ve temsil/şemalarının beyinle ilişkili bir zeminde ele alınması da bu “düzenleyici sistem” okumasını güçlendirir; zira bağlanma temsillerinin, duygusal-bilişsel kapasitelere atfedilen beyin bölgelerinde yapısal/işlevsel bağlantısallık örüntüleriyle birlikte görülebildiği bildirilmiştir (Rich, 2005).

Bu işlevsel bakış, bağlanmayı “termostat benzeri” bir biyolojik kontrol sistemi gibi düşünmeyi mümkün kılar: Tehdit veya belirsizlik koşullarında sistem aktivasyonu artar; güvenliğin (yakınlığın/ulaşılabilirliğin) deneyimlenmesiyle aktivasyon düşer (Graf ve ark., 2020; Levendosky ve ark., 2012). Yetişkin ilişkilerinde sosyal temasın tehdit yanıtlarını düzenleyici etkisi bu benzetmeyi somutlaştırır: Örneğin el ele tutuşma (handholding) gibi sosyal ilişki ipuçlarının tehdit bağlamında tehdit-ilişkili beyin aktivasyonunu düşürebildiği, bu düzenleyici etkinin geçmiş destek deneyimleriyle (örn. ergenlik dönemi anne desteği) ilişkili olduğu gösterilmiştir (Levendosky ve ark., 2012). Benzer biçimde, “sakinleşme döngüsü” yaklaşımı, bağlanma/bağ kurma süreçlerinde fizyolojik sistemlerin (özellikle oksitosin ve otonom süreçler) karşılıklı olarak birlikte düzenlenebileceğini ileri sürerek, bağlanmayı salt öznel duygu olarak değil, biyolojik eş-düzenleme (co-regulation) mekanizması olarak ele alır (Unterrainer, 2025).

2. “Tek Kişilik” Bir Sistem Değil: Sinyal–Tepki Döngüsü Olarak Bağlanma

Bağlanma sisteminin kritik bir yanı, tek bir kişinin içinde “çalışan” kapalı bir mekanizma olmamasıdır; sistem, en yalın haliyle bireyin sinyal üretmesi (yakınlık arama, yardım çağrısı, duygusal ifade) ve ötekinin buna verdiği yanıtın (ulaşılabilirlik, yatıştırma, koruma, reddetme vb.) birbirini beslediği yinelemeli (iteratif) bir döngü olarak işler (Hayden ve Banks, 2021; Unterrainer, 2025). Bağlanma temsillerinin başlangıçta yakınlık sürdürme hedefiyle davranışı yönlendirdiği; zamanla daha genelleşmiş öz–öteki temsillerine dönüştüğü vurgusu, bu döngünün yalnızca anlık etkileşim değil, süreğen bir “ilişkisel öğrenme” süreci olduğunu ima eder (Hayden ve Banks, 2021). Bu nedenle bağlanma, “ben ne hissediyorum?” sorusundan çok, “tehditte ben nasıl sinyal veriyorum ve öteki buna nasıl yanıt veriyor; bu yanıt benim bir sonraki sinyalimi nasıl şekillendiriyor?” sorusuyla kavramsallaştırılmaya elverişlidir (Graf ve ark., 2020; Hayden ve Banks, 2021).

Bu karşılıklı düzenleme fikri nörofizyolojik düzeyde de desteklenir. Oksitosinin anne–bebek bağlanması ve yetişkin bağlanma/bonding bağlamlarında çalışıldığı; ayrıca anne ve bebek oksitosin düzeylerinin duygusal bağlantı/bağlantısızlık durumlarına göre birlikte düzenlenebileceği (co-regulation) öne sürülmüştür (Unterrainer, 2025). Tehdit altında sosyal ilişki ipuçlarının (ör. arkadaş elini tutma) tehdit-ilişkili beyin aktivasyonunu azaltabilmesi, bağlanmanın düzenleyici etkisini bireyin “içinde” olmaktan ziyade ilişkisel bağlamda ortaya çıkan bir ortak süreç olarak okumayı destekler (Levendosky ve ark., 2012). Bu çizgi, bağlanma örüntülerinin kişilerarası etkileşim bağlamında ve sosyal sinirbilim perspektifleriyle ele alınması gerektiğini savunan kavramsal analizlerle de uyumludur (Hayden ve Banks, 2021).

3. Beyin Bu Döngüleri Nasıl “Kaydeder”? İçsel Çalışma Modelleri (İÇM) Mantığı

3.1. İçsel Çalışma Modelleri: Öz–Öteki İlişkisinin Bilişsel-Şematik Kaydı

İçsel çalışma modelleri (İÇM) kavramı, yetişkin ilişkilerinde bağlanma süreçlerinin nasıl işlediğini
açıklamak için temel bir yapı olarak değerlendirilir; bu kavramın içeriği, yapısı, işleyişi ve görece sürekliliği üzerine ampirik kanıtların eleştirel biçimde tartışılması, İÇM’nin “özün ötekilerle ilişkide nasıl temsil edildiğini” anlamak açısından merkezi rolünü gösterir (Lamagna, 2011). Bağlanma kuramı bağlamında İÇM’ler, bağlanma ile ilişkili bilginin işlenmesini organize eden görece istikrarlı sosyal-bilişsel şemalar olarak tanımlanır; bu şemalar öz-düzenleme ve kişilerarası stres düzenleme süreçlerini etkiler ve bağlanma davranışını yaşam boyu yönlendirir (Graf ve ark., 2020). Bu nedenle İÇM, basit bir “inanç seti” olmaktan çok, tehdit–güvenlik döngülerinde hangi ipuçlarının ne anlama geldiğini, “Ben kimim?” ve “Öteki bana nasıl karşılık verir?” sorularına işlevsel yanıtlar üreten bir temsil sistemi olarak düşünülebilir (Graf ve ark., 2020; Lamagna, 2011).

3.2. Teknik Ama Anlaşılır Bir Çeviri: Döngülerin Sinaptik-Öğrenme İzleri ve “Tahmin” Mantığı

İÇM’nin “beyinde kaydı” meselesini teknik ama anlaşılır biçimde ele almak için iki tamamlayıcı bakış yararlıdır. İlk bakış, deneyimin sinirsel iz bırakma mantığıdır: Duygu ve düşünce gibi süreçlerin sinirsel düzeyde fiziksel olduğu; bu fiziksel etkinliğin bilişsel/duygusal zihinsel süreçlere çevrildiği; bunun davranış ve sosyal etkileşim olarak ifade edildiği; etkileşimlerin de yeniden bilişi ve duygulanımı uyardığı ve sonuçların sinaptik etkinlik üzerinden “nöral bellekler” olarak kodlandığı belirtilir (Rich, 2005). Bu döngüsel çerçeve, bağlanma bağlamında “sinyal–tepki” etkileşimlerinin tekrarlandıkça sinaptik örüntüler halinde pekişmesi ve ileride benzer bağlamlarda otomatikleşmiş beklenti/tepki kümeleri üretmesi fikrini destekler (Graf ve ark., 2020; Rich, 2005).

İkinci bakış, İÇM’lerin öngörü (prediction) üretme işlevine odaklanır. Bağlanma şemalarından beslenen öngörüsel çıkarımların duygu düzenleme açısından sonuçlar doğurabileceği; bu süreçte subkortikal ve orta-hat (midline) kortikal bölgeler arasındaki işlevsel bağlantıların böyle bir öngörü mimarisi üretmeye elverişli olduğu tartışılmaktadır (Allan, t.y.). Bu perspektif, bağlanma sistemini “termostat” benzeri yapan şeyin yalnızca tepki değil, aynı zamanda tahmin olduğunu düşündürür: Kişi tehdit ipuçlarını algıladığında, geçmiş etkileşimlerden türetilmiş İÇM’ler aracılığıyla “öteki ulaşılabilir mi, yatıştırır mı, reddeder mi?” gibi tahminler üretir ve buna uygun sinyal stratejilerini (yaklaşma, geri çekilme, yoğunlaştırma vb.) devreye sokar (Allan, t.y.; Graf ve ark., 2020). İÇM’lerin davranışı başlangıçta yakınlık hedefiyle yönlendirmesi, ardından öz ve ötekine ilişkin genelleşmiş temsillere dönüşmesi de bu tahminci işlevin gelişimsel birikimle genişlediği fikriyle uyumludur (Hayden ve Banks, 2021; Lamagna, 2011).

3.3. Güvenlik “Kapanması”: Sosyal Temasın Tehdit Devrelerini Sönümlemesi

İÇM’lerin biyolojik kontrol sistemi gibi çalıştığını gösteren kritik nokta, güvenlik ipuçlarının sistem aktivasyonunu düşürebilmesidir. Tehdit altında sosyal ilişki ipucu olarak el tutmanın bazı beyin bölgelerinde tehdit-ilişkili aktivasyonu azalttığı ve bu etkinin erken sosyal destek deneyimleriyle ilişkili olduğu bulgusu, bağlanma sisteminin “güvenlikte kapanma” özelliğini nörobiyolojik düzeyde işaret eder (Levendosky ve ark., 2012). Bu düzenleme, yalnızca bireysel bir kendini yatıştırma becerisi değil, ilişki bağlamında ortaya çıkan bir ortak düzenleme (co-regulation) örüntüsü olarak da okunabilir; çünkü oksitosin düzeylerinin anne–bebek arasında duygusal bağlantı/bağlantısızlıkla birlikte düzenlenebileceği ve bu mekanizmanın olumsuz fizyolojik-davranışsal döngüleri olumluya çevirmek üzere kullanılabileceği öne sürülmüştür (Unterrainer, 2025). Böylece İÇM’ler, tekrar eden sinyal–tepki döngülerinin hem bilişsel-temsili (öz/öteki şemaları) hem de biyolojik-düzenleyici (otonom/oksitosiner) katmanlarda kaydedilmiş “çalışan” çıktıları olarak ele alınabilir (Graf ve ark., 2020; Rich, 2005; Unterrainer, 2025).

4. İçsel Çalışma Modellerinden Şema Terapi’ye: Şemaların Altyapısı Olarak Bağlanma Temsilleri

Bağlanma kuramı ile Şema Terapi arasındaki köprü, İÇM’lerin “şematik” doğasında belirginleşir. Bağlanma kuramının görece istikrarlı sosyal-bilişsel şemalar (İÇM) tanımı, erken deneyimlerin kalıcı bilişsel-duygusal örüntülere dönüşmesi fikrini doğrudan içerir (Graf ve ark., 2020; Lamagna, 2011). Klinik psikopatoloji bağlamında bu bağ, erken uyumsuz şemaların (early maladaptive schemas) bağlanma ile psikopatoloji belirtileri arasında bilişsel bir bağlantı (cognitive link) işlevi görebileceğini ileri süren bulgularla güçlenir: Bağlanma kaygısı ile psikopatoloji semptomları arasındaki ilişkinin “reddedilme ve kopukluk” ile “diğerine yönelim” temalı bilişlerle tam aracılanabildiği; bağlanma kaçınması ile semptomlar arasındaki ilişkinin ise kısmen aracılanabildiği bildirilmiştir (Bosmans ve ark., 2010). Bu, İÇM’lerde kodlanan öz–öteki beklentilerinin, Şema Terapi’nin çalıştığı erken uyumsuz şema alanlarıyla kavramsal ve ölçülebilir düzeyde kesişebildiğine işaret eder (Bosmans ve ark., 2010; Graf ve ark., 2020).

Bu kesişimin yalnızca tekil çalışmalara değil, daha geniş bir kanıt tabanına yaslanması da önemlidir. Erken uyumsuz şemalar ile yetişkin bağlanma stilleri arasındaki ilişkileri meta-analitik düzeyde inceleyen çalışma, bağlanma ve şema terapisinin kuramsal/klinik ilerletilmesi açısından bu ilişkilerin anlamlı sonuçları olduğunu vurgular (Mittal ve Rani, 2022). Ayrıca bağlanma temelli yaklaşımların ebeveynlerin içsel çalışma modellerini (özellikle düzensiz bağlanma deneyimleriyle şekillenenleri) revize etmeye dönük biçimde terapi ortamlarına giderek daha fazla entegre edildiği; bu tür programlarda şema terapisinin de kullanıldığı doğrudan belirtilmektedir (Ankori ve ark., 2025). Böylece İÇM’ler, hem bağlanma kuramında stres düzenleme ve öz–öteki temsillerini örgütleyen temel mekanizma olarak (Graf ve ark., 2020; Lamagna, 2011), hem de Şema Terapi’de hedeflenen erken uyumsuz şemaların gelişimsel-ilişkisel zemini olarak konumlanır (Bosmans ve ark., 2010; Mittal ve Rani, 2022).

5. Sonuç: Bağlanmayı “Termostat” Gibi Okumak Ne Kazandırır?

Bağlanmayı termostat benzeri bir kontrol sistemi olarak ele almak, (i) sistemin tehditte aktive olup güvenlikte yatışmasını, (ii) bu sürecin tek kişilik değil karşılıklı sinyal–tepki döngülerinden oluşmasını, (iii) tekrar eden döngülerin öz–öteki temsilleri üreten içsel çalışma modelleri olarak sinirsel belleklerde kodlanmasını aynı model içinde birleştirir (Graf ve ark., 2020; Levendosky ve ark., 2012; Rich, 2005; Unterrainer, 2025). Bu yaklaşım klinik düzeyde de doğrudan anlam taşır: Bağlanma kuramının klinik çalışmaya temel katkılarından birinin, danışanların gelişimsel öykülerini ve içsel çalışma modellerini anlamak için bir çerçeve sağlaması olduğu; bağlanma-odaklı terapistlerin hedeflerinden birinin de mevcut içsel çalışma modellerini dönüştürmeye odaklanmak olduğu ifade edilmiştir (Bettmann ve Jasperson, 2009). Şema Terapi ile bağlanma arasındaki ampirik bağlar (erken uyumsuz şemaların aracılık rolü ve meta-analitik ilişkiler) dikkate alındığında, içsel çalışma modellerini “şemaların altyapısı” olarak görmek, hem kavramsal netlik hem de müdahale mantığı açısından tutarlı bir sentez sunar (Ankori ve ark., 2025; Bosmans ve ark., 2010; Mittal ve Rani, 2022).

Kaynakça

Allan, A. (t.y.). Attachment anxiety is associated with restrictive eating via low global self-esteem and appearance overvaluation. https://doi.org/10.22215/etd/2020-14345

Ankori, G., Solan, M., Plishty, S., Klomek, A., Apter, A. ve Yagil, Y. (2025). The role of parental qualities in supporting children with ADHD. Children, 12(7), 845. https://doi.org/10.3390/children12070845

Bettmann, J. E. ve Jasperson, R. A. (2009). Anxiety in adolescence: The integration of attachment and neurobiological research into clinical practice. Clinical Social Work Journal, 38(1), 98-106. https://doi.org/10.1007/s10615-009-0235-z

Bosmans, G., Braet, C. ve Van Vlierberghe, L. (2010). Attachment and symptoms of psychopathology: Early maladaptive schemas as a cognitive link? Clinical Psychology & Psychotherapy, 17(5), 374-385. https://doi.org/10.1002/cpp.667

Graf, J., Junne, F., Ehrenthal, J. C., Schäffeler, N., Schwille‐Kiuntke, J., Stengel, A., … ve Teufel, M. (2020). Unmet supportive care needs among women with breast and gynecological cancer: Relevance of attachment anxiety and psychological distress. Frontiers in Psychology, 11, 558190. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2020.558190

Hayden, M. R. ve Banks, W. A. (2021). Deficient leptin cellular signaling plays a key role in brain ultrastructural remodeling in obesity and type 2 diabetes mellitus. International Journal of Molecular Sciences, 22(11), 5427. https://doi.org/10.3390/ijms22115427

Lamagna, J. (2011). Of the self, by the self, and for the self: An intra-relational perspective on intra-psychic attunement and psychological change. Journal of Psychotherapy Integration, 21(3), 280-307. https://doi.org/10.1037/a0025493

Levendosky, A. A., Lannert, B. ve Yalch, M. (2012). The effects of intimate partner violence on women and child survivors: An attachment perspective. Psychodynamic Psychiatry, 40(3), 397-433. https://doi.org/10.1521/pdps.2012.40.3.397

Mittal, E. ve Rani, T. (2022). Association between secure attachment style and subjective well-being: Examining the sequential mediation effects. Asia Pacific Journal of Health Management, 17(2). https://doi.org/10.24083/apjhm.v17i2.1549

Rich, P. (2005). The neural self: The neurobiology of attachment. İçinde Attachment and Sexual Offending (ss. 233-258). https://doi.org/10.1002/9780470713556.ch15

Unterrainer, H. F. (2025). Addiction, attachment, and the brain: A focused review of empirical findings and future directions. Frontiers in Human Neuroscience, 19, 1625880. https://doi.org/10.3389/fnhum.2025.1625880

Baglanma